Climbing in France June

waiting for translate

 

11 Haziran 2012

Julien kahve hazır mı? Kahve üstüne kahve içtikten sonra zor da olsa Crolles doğru yol alıyoruz. Bu gün ki hedefim Petzl köyünü gezmek… Justine bana Petzl köyünde birçok bölümün ziyaretçilere kapalı olduğunu söylüyor ama benim sevenim çok olduğu için şanslıyım… Marie Guiguet ile buluşup köyün her yerini gezmeye çıkıyoruz. O kadar büyük ki, o yüzden burayı Petzl Köyü olarak adlandırıyorlar. Burası haricinde otuz kilometre uzaklıkta iki yer daha var ama ben burayı yaklaşık yarım günde gezdiğim için diğer fabrikaları sonraya bırakıyorum. Köyde ofislerin olduğu bina, restoran, fabrika, depo, imalathane ve bir süre yerleşim var… Köy değil şehir gibi… Bilseydim yürüyüş ayakkabılarımı giyerdim… Ya Marie bir yerlerde mola mı versek? Her yeri görmek ve Marie ile beraber vakit geçirebilmek için motivasyonum çok yüksek olduğundan durmadan yola devam ediyoruz. Ofiste çalışan birçok insanı tanıdığımdan herkesle en az beş dakika konuşup, çalışılan bölümleri ziyaret ediyoruz. Ofis ofis dolaştıktan sonra sonunda büyük patronun odasına ulaşıp görünmeden kaçmaya çalışıyorum ama yakalandım…

-Mümin ne yapıyorsun?

Şey valla bir şey almadım, bakıyorum sadece…

Şaka bir kenara Alex toplantı’ya ara verip benimle sohbete başlıyor.

-Seni tekrar görmek ne güzel… Ne yapıyorsun, nasılsın?

-Şey, ben rahatsız etmiyorum değil mi? Toplantıyı bölmedim umarım…

-Beklesinler…

Gülüyoruz…

-Nereleri gezdin? Bak mutlaka şuraya git, oradan şu bölüme geç. Benim arıyorum hemen her yeri gez…

-Kem küm… Ben kimseyi rahatsız etmeyim, sorun olmak istemem…

-Sen Türkiye’den kalk gel, buraları görmeden gitmek olmaz!

Dakikalarca benle konuştuktan sonra zorla da olsa Alex’i toplantıya geri göndererek Marie yolculuğa kaldığımız yerden devam ediyoruz ama Marie şoka girdi…

-Ya Alex seni sevmiş anlaşılan, herkes onu görmek için bekliyor ama senle dakikalarca konuştu… Enteresan…

Sen onu birde bana sor, bir tarafımdan terler akarak yaptığım konuşmayı ezile büzüle kırk kere özür dileyerek geçirdim. Alex ile Kerlouan’da geçirdiğim güzel vakit yüzünden iyi bir arkadaşlığımız oldu ama ben nereden bilebilirim ki, adam büyük patronmuş, haberim yok! Kimse söylemedi…

Yazının daha önceki kısımlarında açıkladığım gibi çalışanlar gerçekten çok mütevazı ve içten davranışlara sahipler. Hoş insanlarla vakit geçirmek güzel…

-Mümin gel bak şurada test odası var.

Vay vay demek her şey burada test ediliyor. Ya bir şey soracağım? Şu duvardaki ne?

Herkes gülüyor…

-Hım, o mu gri gri… Aslında bir parçası…

Anlıyorum ki test anında gri gir parçalanıp metrelerce uçarak beton duvara saplanmış ve yıllarca orada kalmış. Bu olaydan sonra makineye koruma takmışlar ve herkes duvarın arkasına saklanmaya başlamış… Ya burası sanki biraz Türkiye kokuyor… Biz de genelde bu tarz çalışıyoruz. Önce hata yap, sonra koruma altına al.

Gülüyoruz…

Çevreme bakınca anlıyorum ki, burada çalışan bütün personel biraz çılgın, herkes biraz mucit görünümlü ve yaşam tarzları farklı olan insanlar olduğunu kolayca anlıyorum…

Sırada, malzemelerin üretiminin yapıldığı bölüme var. Burayı genelde kimseye göstermiyorlarmış ama bizim büyük patrondan yeşil kartımız var. Her malzeme için ayrı bloklar var. Her bloğun ayrı çalışanı ve makinesi var. Gözümün önünde birileri gri gri yapıyor.

Nasıl yani bu adam mı yapıyor?

-Mümin sakinleş, panik yapma…

Gözlerime inanamıyorum…

Blok blok her malzemenin üretimine tek tek bakıyoruz. Benim kafa gitti yine, reset atmak gerekli…

Marie dalga geçiyor, burası Çin işçi fabrikası gibi değil mi?

Eee, evvv, evvveee, evvveeettt… Konuşamıyorum… Dilim tutuldu…

Ya ne olur çıkalım buradan, aklımı kaçıracağım…

-Aaa dur Mümin bak şurada yeni ürün üretim çalışması var, gel ona da bakalım. Normalde kimseyi almıyorlar ama…

Ne nasıl yani?

Petzl’ın icat ettiği bir ürünün tasarım aşamasındaki nasıl yapıldığı (burada yazamayacağım, çok gizli…) ve nasıl geliştirildiği hakkında laboratuarı aratmayan bu bölümde benim beynimdeki kayışlar koptu…  Ortam kimya deneylerini aratmayacak kıvamda ve mucitle dolu… Çılgın profesörler odası…

Gitti benim ufacık beynim, uçtu valla… Ben bittim…

Buradan ayrılıyoruz ama geldiğimiz bölüm paketleme, depolama ve stok bölümü…

Çok büyükmüş ya…

- Burası yetmiyor, arka tarafa yenisini inşa ediyorlar…

Gelecek sefere tır ile gelim o zaman…

 -Sen iple erişim işinde çalışıyordun değil mi?

-Evet.

-Gel bak çok güzel bir yere gideceğiz…

Köyde Petzl tarafından tasarlanan devasa bir binaya giriyoruz. Burası herkese açık, eğitim ve kendini geliştirme alanı olarak kullanılan iple erişim ile ilgili her örneği bulabileceğiniz korkunç bir deneme binası. Burayı tasarlayan adamın rehberliğinde her yere göz atıyor ve geziniyoruz. Binayı içerisi ve dışarı olarak ikiye ayırmışlar. İple erişim adına karşınıza çıkabilecek her ortamın bir örneğini burada bulmak mümkün…  Anlattıkça anlatıyor ama benim kafam almıyor artık…

Köyde çalışan herkes mucit gibi… Beni burada hayatta işe almazlar ya…

Ziyareti tamamlayıp, yol boyunca hayaller kurarak Julien ile buluşmak için Grenoble’a geri dönüyoruz.

-Köy ziyareti nasıldı Mümin?

-Acilen bir şeyler içmem gerekli, bedenimi alkol ile yükleyebileceğim bir yer biliyor musun?

Aşırı yüklenme şokunu atlatabilmem için çok içtim ama toparlanabilmek için birkaç güne ihtiyacım var…

 

 

12 Haziran 2012

Hava yağmurlu olunca bütün gün kahve üstüne kahve içerek Julien ile Ablok bouldering salonuna tırmanışa gittik. Salon çok hoş ve tırmanış için çok verimli olduğundan güzel bir tırmanış günü geçirdik… Daha detaylı bilgi için; www.ablok.fr

Bütün tırmanış boyunca aşırı kahve yüzünden tir tir titreyerek, yüksek nabızla soluk soluğa tırmanmaya çalıştım… Bu akşam makarna yesek ne güzel olur ya…

-Olur olur… Ama unutma gece doğum günü partisi var!

-Neyyy!!! Yine mi? Daha toparlanamadım ki? Ne partisi ya?

Bedenim bu şekilde söylense de, ruhum parti için her zaman hazır!

Ben hazırım, adres neresi, gömleğimi ütülesem iyi olacak… Haydi, millet toparlanın…

Gece rüya gibiydi…

 

 

13 Haziran 2012

Parka slack line yapmaya giderek toksinleri atmaya çalışıyoruz ama nafile… Üçüncü adımda yerdeyim… Neyse ki beklediğim telefon geliyor ve Daniel Du Lac ile buluşarak Fugeres’e doğru yol alıyoruz. Bütün yol boyunca konuşarak çabucak çiftliğe ulaşıyoruz. Ben yokken efsane boş durmamış ve ciddi iş yapıp ortalığı iyice toparlamış… Yarın ne yapıyoruz?

 

 

14 Haziran 2012

Koğuş kalk borazanı çalıyor, sürünerek yataktan çıkmaya çalışıyorum ama nafile yeniden uykuya dalmışım… Kapıdan giremeyen Daniel tırmanarak pencereden içeriye dalıyor! Sabah şokuyla uyanıyorum! Günaydın!

Bütün gün sürünerek çalıştıktan sonra akşam yatağa yıkılıyorum. Sanırım geçen hafta yoğun tırmanış ve parti beni yıpratmış… O kadar söylendim makarna yiyelim diye ama dinleyen olmadı… Ya bu adamlarla gerçekten yarışılmaz… La bu güç nereden geliyor ya…

 

 

15 Haziran 2012

Sabah, uyandırma servisi Daniel, kapıdan giremeyince yine dünkü gibi tırmanarak pencereden içeriye atlıyor ve beni tekmeleyerek uyandırıyor. Bütün gün boyunca düğün için devasa bir Mongol çadırı kurmaya çalışıyoruz.

Ya biz Mongol muyuz? Burası Fransa değil mi? Ne yapmaya çalışıyoruz?

-Mümin söylenmeyi kes, ipleri sıkıca gerdir…  

Günün sonunda zorla da olsa çadırı kuruyoruz ve Daniel’in babası bana şu hikâyeyi anlatıyor;

Hikâye yetmişli yıllarda yaşanmış… Daniel’in amcası bir Türk ile kendi başlarına delta kanat inşa ederek birlikte uçmuşlar.

Hazerfan mı acaba?

Yok, o başka hikâye…

Bu anlamlı olaydan sonra Daniel’in amcası Türk arkadaşını görmek için arabayla Fransa’dan Türkiye’ye gitmiş ve arabayı arkadaşına hediye etmek istemiş. Daniel’in babası kardeşini çok uyarmış, arabayla gitme başına dert alırsın… Ama nafile… Yetmişli yıllar…

Amca Araba ile İstanbul’da kaza yapınca Citroen servisine gitmiş ve patrona arabayı arkadaşına hediye etmek istediğini açıklayınca servis yetkilisi polisi arayıp ihbarda bulunmuş… O zamanlarda kaçakçılık revaçta olunca herkes adamcağızı kaçakçı sanmış ve bir buçuk yıl boyunca hapishane işkence, dayak ve onca kötü hatıradan sonra zorla ve servet harcayarak Daniel’in babası kardeşini hapishaneden kurtarmış… Avukatlar gardiyana rüşvet vererek kardeşini kaçırmayı teklif etmişler ama baba akıllıca davranarak bunu reddetmiş. Çünkü gardiyan polisle de anlaşıp ikili oynayabilir, durum bu şekilde olursa polis kolaylıkla hapishaneden kaçan birini vurabilir. Olay rahatlıkla sona erer ve konu kapanır… O kadar işkence ve kötü olaya rağmen amca hayatta kalmayı başarmış ve baba büyük çabalar sonunda kardeşini Türkiye’den kurtarmış. Olayın dehşeti bütün aileyi derinden etkilemiş ve yıllarca izi silinmemiş…

Ben yıllar sonra aynı eve bir Türk olarak gelip yaşamlarına girdim… Hikâyeyi birinci ağızdan dinleyince beni derinden etkiledi…

 Peki, ben şimdi buradayım ve sen bunun hakkında ne düşünüyorsun?

 

 

16 Haziran 2012

 

Daniel’in düğünde giyeceği takım elbiseyi denemek için Le Puy en Velay kasabasına gittik. Bütün gün alışveriş ve tarihi gezintiden sonra işlere kaldığımız yerden devam ettik.

-Mümin bu araba çalışacak mı?

En son yağ değimi 1975 yılında yapılmış ve sadece 10 kilometre sürüldükten sonra bir daha hiç çalıştırılmamış…

Çiftlikte fazla akü var mı acaba?

 

 

17 Haziran 2012

Yoğun bir çalışma gününden sonra seçimler için kasabaya oy vermeye gidip işlere kaldığımız yerden devam ediyoruz. Akşamüzeri dört araba farklı istikametlere doğru yol alarak seyahati başlatıyoruz. Herkes farklı yönlere doğru çeviriyor dümeni… Ben ve Clothilde Fransa’nın dip kısımlarındaki köy yollarını kullanarak güneye doğru yol alıyoruz. Diğerleri ise başka yönlere… Bütün yolu huzur içinde binlerce kilometre daha gitme arzusuyla sürdüğüm arabayla sanırım hayatımın sayılı yolculuklarından birini gerçekleştirerek Millau’ya varıyoruz… Geceyi burada geçirerek sabah yola devam edeceğiz…

 

 

18 Haziran 2012

Önümde uzun bir yolculuk günü var… Clothilde ile Millau’dan Montpellier’e kadar beraber gelerek küçük bir mola veriyoruz. Montpellier’den sonraki yolun geri kalan kısmını www.covoiturage.fr adresinden bulduğum oto-stop servisinin arabası ile Aix en Provence’ye doğru yolculuğuma devam ediyorum. (Tren 40-60€ arası olunca, bende seyahat için bu servise 11€ ödeyerek yol alıyorum.) Burada Gerome Pouvreau ile buluşup onun yaşadığı köye doğru yol alıyoruz. La Roque-d’Antheron…

-Mümin seni burada görmek ne güzel, güney Fransa’ya hoş geldin… Yarın tırmanışa gidiyoruz, hazır mısın?

Geremo’mu dünya şampiyonasından ve Petzl takımından tanıyorum. Daha detaylı bilgi için; http://gerome-pouvreau.blogspot.fr/

Gerome, Florence Pinet ile La Roque-d’Antheron köyünde çok güzel bir evde birlikte yaşıyorlar. Florence’da Petzl takımı sporcusu ve Fransa’da bayanlar klasmanında çok güçlü bir tırmanıcı. Her zaman ki güler yüzü ile bizi evde karşılıyor ve yemek hazır… Süper bir akşam yemeği ziyafetinden sonra bol bol konuşup hasret gideriyoruz. Ben yine kadehlerce şarap eşliğinde ortamın ve sohbet eşliğinde kayboluyorum. Burada olmak çok güzel… Şampiyon çiftin evi, yaşam tarzı ve hayatlarını görebilmek büyük bir şans… Sanırım burada bir yıl kalabilirim…

 

 

19 Haziran 2012

Neyse ki sabahın erken saatinde beni uyandıran birileri yok… Uzun uzun uyuyarak kahve ile güne başlıyoruz. Kahve, kahve, kahve…

Sabah kahvaltısını klasik çikolatalı krokan ve kahve tamamlayıp Gerome’nun evinin yakınlarında tırmanışın yasak olduğu bölgeye gidiyoruz. Planımız polise yakalanmamak için arabayı uzağa park etmek. Gerome daha önce yakalandığından arabası polis tarafından mimlenmiş… Umarım bu gün yakalanmayız, yoksa başım belada…

-Mümin yakalanırsak sen Türkçe konuş, bizde kaçalım olur mu?

Neyyy!!! Polis, ben, Türkçe… Allah’ım gitmesek mi? Ama şeytan dürtüyor işte, yeni bir tırmanış bölgesi, şampiyonun antrenman yaptığı kayalar…

Sonunda tırmanış bölgesine ulaşıp, arabayı uzağa çalılar arasına tırmandığımız yerin tam tersi istikametine park ederek yola düşüyoruz. Devasa bir mağaraya gelerek vadinin ve manzaranın güzelliği ile gözlerime bayram sevinci yaşatıyorum…

7a ve 7b+ rotalarında ısınıp gözüme Gerome’nun önerisi olan 8a rotayı kestiriyorum. Kilitteki çözümü soruyorum ama Fransızcam hala çok iyi değil… Sağ sol karışınca bende karışıp boşlukta buluyorum kendimi… Dinlenip ikinci denemeyi yapıyorum ama klip hatası yapınca bütün vadiyi inletiyorum… Uzun bir düşüle rotanın ortasından girişe kadar düşünce sesim karakola kadar gidiyor… Ya polis gelirse…

Dinlenip tekrar deniyorum, polis gelmeden bir deneme daha… Bu kez klipi yapıp düşüyorum… Uzun zamandır spor tırmanış yapmayınca bütün koordinasyonum kaybolmuş ve maymuna döndüm…

Gerome ikinci denemede 8c+ rotayı bitiriyor ve günü taçlandırıyor ama ben yoruldum, tükendim ve harap düştüm… Eve gidelim…

-Hadi Mümin, rotaya güneş geldi ama sen güney Türkiye’densin, burası güney Fransa güneş seni etkilemez. Son bir deneme ve eve gidiyoruz…

Şampiyonun önerisi beni motive etti ve odaklanıp rotayı tekrar deniyorum. Bu kez klip tamam, tırmanış daha iyi her şey yolunda Fransızcam daha iyi ve hata yapmadan ilerliyorum… Yorgun ya da kötü tırmanmıyorum, akıcı ve her zaman ki gibi kendi stilimle yükseliyorum… Aşağıdan allez allez sesleri ile inliyor… Yükseliyorum, sanırım bu kez bitireceğim… Rotanın sonlarına doğru ayağım kayıyor ve güzel bir uçuşla polis karakoluna kadar düşüyorum…

Hırrr…

Herkes çok heyecanlandı ama ne yapalım şansızlık… Güzel tırmanış ama başarı… Çok mutlu olarak spor tırmanışı hatırlayarak Gerome ve yerli tırmanıcı arkadaşları ile çok güzel bir tırmanış günü yaşıyoruz…  Tırmanışı bira ile sonlandırıp evde süper bir akşam yemeği ile gecenin geç saatlerinde uykuya dalıyorum.

 

 

20 Haziran 2012

Şampiyon bu gün ne yapıyoruz?

-Ben salona çalışmaya gidiyorum, istersen gel tırmanırsın. Yarın Ceuse gideceğiz unutma…

Neyyy Ceuse mu? Alllaaahhh…

Ben bütün gün evdeyim yazı yazıp dinleneceğim. Ceuse bekle beni…



Türkçe versiyon
Sponsors